Dolar 34,4795
Euro 36,4287
Altın 2.955,56
BİST 9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun 17°C
Parçalı Bulutlu
Samsun
17°C
Parçalı Bulutlu
Cum 26°C
Cts 8°C
Paz 8°C
Pts 8°C

ESNAF AĞZI

13 Nisan 2024 06:27
77
A+
A-

ESNAF AĞZI-TÜCCÂR AĞZI-PAZARCI AĞZI-SİYÂSETÇİ AĞZI

  1. HALİSTİN KUKUL

Konuşmada ve yazmada ‘üslûp’ çok önemlidir. Çünkü; güzel sözle hitap etmek, bize, aynı zamanda dînimizin de, töremizin de emridir.

Zîra; mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de, “İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz” (Bakara, 83) buyrulmaktadır.

Peygamber Efendimiz de: ”Cennet, fâhiş ve çirkin söz söyleyenlere haramdır” buyurur.

Demek ki; ‘söz’,  iyisiyle-kötüsüyle, doğrusuyla-yanlışıyla, güzeliyle-çirkiniyle çok dikkat edilmesi gereken, tavırdan/fiilden/amelden de önce gelir.

Güzel söz; muhakkak ki, aynı zaman doğru söz’dür. Yumuşaklık’tır, tatlılık’dır, nasihatçi’dir ve  gönül alıcı’dır!..

Hem ahlâk ve hem de kültür meselesidir. Güzel söz söyleme ahlâkına sâhip olur ve onu, bir kültür hâlinde yaygınlaştırabilirsek, millet olarak çok kazançlı çıkarız. Huzura kapı aralar, bütün ilim ve sanat sahaları ile, siyâsette de başarıdan başarıya koşarız.

Çünkü; güzel söz, müsamahaya; müsamaha, münâzaraya; münâzara, istişâreye; istişâre, müşterek ülkülere; müşterek ülküler de, değil sâdece kendimizi/Türk Milleti’ni, dünyayı bile huzur ve sükûna kavuşturur.

Türkiye’mizde, gittikçe –maalesef- çirkinleşen bir konuşma dili mevcuttur.

Başlık yaptığım ilk mevzû, “Esnâf Ağzı” yâni ‘Esnaf Dili’dir. Bu dil, özünde, çok nezih ve çok kibar bir dil’dir. Bu dil; sabahleyin dükkânını “Duâ” ile açan ve “Ben, siftah yaptım” deyip, müşterisini, komşusuna gönderen dil’dir.

Bir dükkâna girdiğiniz zaman, “Buyrun Efendim!..” hitabını, tebessümlü bir çehrenin takdîm’dir. Hattâ; “Buyrun, beyefendi/hanımefendi!” hitapları da çoktur.

Bundan elli sene önce (1972-1973), iki sene görevde bulunduğum Diyarbakır’da, bu dil, daha da lâtif’tir. Bir dükkâna girince buyur edilir ve büyük bir nezâketle selâm alınır. Bir talepte bulunurken ve dükkândan çıkarken ise, mutlaka “Başım-gözüm üstüne” hitabına muhatap olursunuz.

Bu hitap, bilebildiğim kadarıyla, Elâzığ’da, Malatya’da, Erzurum’da kısmen Adana’da ve doğu illerimizde hâlen yaşamaktadır.

Bu arada bir de ‘tüccâr dilinden/ağzından’ söz edip, siyâset diline/ağzına geçmek istiyorum.

Tüccâr dili –tabiî ki, hepsi için değil- daha kibirli bir dil’dir.

Dükkâna/mağazaya giren kişi, patron tarafından değil, orada çalışan ‘işçi’ tarafından karşılanır. İlk karşılamayı o yapar. Müşteriye gerekli izahatları, o, verir. Netîce, gelişmeye göre, patrona iletilir. Patron, yazıhânesinde, ya biriyle sohbet ederken, işi, göz ucuyla uzaktan takip etmekte veya yalnız başına çayını/kahvesini keyifle yudumlamaktadır.

İşçi, patronun kapısını aralar ve bilgi verir, durumu söyler. Vaziyete göre, patron, ya “Ver gitsin!”, ya da memnuniyetsiz bir hâlde ise, “Defet gitsin!”  der gibi bir tavır alır.

Çünkü; müdârâsı, tenezzülü yoktur. Mal, kibrini artırmış; belki de, bâzılarını telâfisiz bir kaprisle donatmıştır.

Tüccâr da esnâftır ammâ, müşteriyle arasında çok mesâfe bulunmaktadır. Müşteriye, diğer esnaflar gibi, “veli nimet’ gözüyle de bakmaz. Esnaf; daha ‘sıcak’tır.  Müşterisinin kalıcı olmasını ister.

Aslında; ‘siyâset/siyâsetçi dili’ de, tüccarınki gibi değil, esnâfın dili gibi yumuşak olmalıdır. Şu var ki, siyâsetçi, ‘seçilmişler’den teşekkül eder. Bu ‘seçilmişler’i,  ‘seçkin veya elit’ ile, karıştırmamak lâzımdır.

“Seçilmişler” başka, ‘seçkinler’ başka’dır.  Seçilmişler, sâdece halkın seçtiği ‘vekiller’dir.

Vekil!..Fakat, netîce îtibâriyle, önde görünen kişi’dir. Lâkin, öyle ki, bu ‘vekil(ler)’, seçildik-ten sonra, ‘asıl olanı’ azarlayabilir, ona tepeden bakabilir.  Çünkü; hakîkî mânada ‘elit/seçkin’ değildirler!..

Bunların dili/ağzı/lisânı; her şeyden önce, ‘vekâlet’ münâsebetiyle, en azından, ‘esnâf dili’ kadar nâzik, yumuşak, kibar ve nârin olabilmelidir. Tabiîdir ki, ‘esnaf dili’ni, ‘pazarcı dili’yle de karıştırmamak lâzımdır. Pazarcı, yüksek sesle konuşmak değil, bağırmak zorundadır. Onun yapısında/tabiatında, bu, vardır.

Pazarcı dili –şimdilerde pek olmasa bile- bir ‘şenlik dili’dir: “Gel gel gel…buraya gel!..Abla, teyze, buraya gel!..Kesmece bunlar!..Şu domateslere bak teyze!..Dalından yeni koparılmış…Seç al, abla, istediğini seç!..Ucuzluk burada!..”

Daha nice güzel ve çarpıcı sözler, bir uçtan bir uca pazarı şenlendirir: Orada, ne kadar güzel duyulmadık terkipler duyar, âdeta kendinizi yenilersiniz!..

Siyâsetçiler, içte ve dışta,  -elbette ki, hepsi değil, böyle olmayanları tenzih ederim- daha ziyâde, ‘tüccâr ağzıyla’ konuşmaktadırlar. Belki de, daha doğrusu, külhabeyi ağzı/kafayı bulmuşların ağzı gibi, bir ağız!..

Umûmî ahlâk adına, bu tiplerin kullandıkları kelimeleri de, -kötü örnek teşkil ettikleri için- birer bilgi ‘havuzu’ olan sözlüklerden çıkarmak mı gerekir, bilmiyorum.

Çünkü, bu sözler; ne Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulan “İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz” âyetine, ne Peygamber efendimizin, “fâhiş ve çirkin söz  söylememe” emrine ve ne de töremizin/millî kültürümüzün bize intikal ettirdiği güzel hasletlere uymaktadır.

Siyâset; vatandaştan, oy’u alıp ‘iktidar’ olunca, tıpkı gücü elinde bulunduran ‘tüccâr gibi”, kibre dalıp haşînleşirse, kendine oy vermeyeni azarlayıp ‘ötekileştirirse’, cemiyet düzeni alt-üst olur. Herkes, birbirine karşı sertleşir. Kabadayılık, başlar!..

Sözü; Türk edebiyatının ilk mümessili, şâiri ve mütefekkiri Yûsuf Has Hâcib’in, Kutadgu Bilig adlı meşhûr eserindeki bir nasihatiyle bitiriyorum:

“İnsan sâkin ve mülâyim tabiatlı olmalıdır; güneş ve ay doğması için, beye itidâl lâzımdır.

Hem yumuşak huylu, hem tatlı dilli, hem akıllı, hem bilgili olmak gerektir. “

(Bknz. Yûsuf Has Hâcib, Kutagu Bilig, Çeviren : Reşid Rahmeti Arat,Türk Tarih Kurumu  Yayınları, Ankara, 1974,Sf. 34)

Wwwkapsamhaber.com- 20 Mart 2023-10.31

 

 

 

source

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.