KOKARCALAR VE HAMSİLERFatsa Söz
Gazetesi Yazarı Haluk Ekiz Yazdı…
https://www.fatsasozgazetesi.com/Düzenleyen : Murat GençÇocukluğumuzda , fındık ocaklarının dibine hamsi dökülmüş bahçeler görürdük.
O mıntıkadan geçerken Hamsi kokusundan burnumuzun direği sızlar, midemiz bulanırdı.
Biz onları gübre niyetine konulmuş sanırdık ama,, bilinçsiz avlanma sonrası elde kalıp pazarlanamayan hamsiler olduğunu bilmezdik.Ömrünü denizde geçirmiş tecrübeli Balıkçı Reisleri, denizleri karış karış bilirler, nerede balık yuvaları, kepez, kayalık, deniz merası varsa not eder ama kimse birbirine söylemezdi. Balık ağları denize tahminle serilirdi.
” RAST GELE” kavramı avcılara söylenen bir temennidir.Önceleri denizlerimizde, bolca Hamsi, Palamut, Lüfer,Mezgit, Barbun, İstavrit, Kefal, İzmarit, Sargan, Mersin balığı, Uçar, Çinekop, Kalkan ve daha bir sürü balık çeşitleri vardı.
Mesela Kalkan balığına ulaşmak bu günki gibi çok lüks bir şey değildi ve fiyatı makuldu. 90’li yıllarda Ülkemizin her alanda gelişmeye başlaması ve teknolojinin yayılmasının topluma ACI FATURALARI da oldu.Bunlardan biri de deniz avcılığı için icad edilen SONAR ve RADAR dır.
Bu cihazlar deniz içinde İki Üçyüz metre mesafe alanda görüntü vererek balıkların yerini tesbit eder ve ağların ustaca serilerek yakalanmasına destek verir.
Gelişmiş ülkelerde yasaklanan bu aletler, avcılara RAST GELE kavramını unutturmuştur. Günümüzde, denizden eli boş dönenler ” RAST GELMEDİĞİ ” için değil, kurutulmuş denizde balığa denk gelemediği içindir.Uzatmayalım, Bilinçsiz ve denetimsiz avlanma sonunda denizlerde balık bırakılmadı, maalesef balıkların bir çoğunun nesli kayboldu.
Yarınlar hiç düşünülmedi. Balık kümelerine denk gelenler, tuttukça coştular, tekneler balıklarla taştı, yetinmediler kıyılardan boş tekneler istediler, çok paralar kazanıldı.Denizler her geçen gün çığlık attı ama hiç birimiz duymadık, duymak istemedik.
Dalga seslerini romantizme saydık.
Oysa o sesler ” ölüyoruuz, bitiyoruuz!!” sesleriydi. Toplum olarak da hiç umursamadık.
Hamsiler kaybolunca bizimkiler, daha üç günlük devlet olan ama bilinçli denizcilik kurallarıyla her geçen gün gelişen Gürcistandan tutup önümüze getirdiler.
Balıklar kaybolunca da , Norveçin donmuş buzlu balıklarını getirdiler biz de kütür kütür yedik. Ama Perşembe ilçemize özgü Mezgitlerimiz kaybolunca yerine
” geh! bili, bili!” cinsinden tavuk gibi yemlenmeye alıştırılan kültür balıkları konuldu önümüze.Yine hiç bir şeyi umursamadık. Yolumuza devam ettik. Ve şimdilerde hep bir ağızdan KARADENİZ KURUDUU !! şarkısı söylüyoruz.Şimdi gelelim Fındık dallarındaki KOKARCALARA!
Bu yıl etkisini daha da artırarak bizi zarar ettiren ve Fındık bahçelerinden soğutacağı endişesi yaratan kokarca böceği için de benzer tehlike görülmeye başladı.Fındıklar, çürüyor, kuruyor.
Etkili ve yetkili bir çözüm istiyor Fındık üreticisi. Alınan önlemler yetmiyor ve cılız kalıyor. Bizim bahçelerde Kokarca yok diye sevinen Giresun, Terme, Çarşamba da dahil oldu bu soruna. Yarınlarda tüm Türkiyedeki FINDIK bahçelerine, ayrıca diğer sebze ve meyvelere saldıracaklar gibi çoğalıyorlar.İleriye dönük DÜŞÜNDÜRÜCÜ olan tarafa gelince ;Bizim denizlerde hamsiler kaybolduğunda Gürcistandan getirilen hamsileri umursuzca yiyenlerle, çerezlik Fındığımı Giresundan, Gölköyden, Bartından getirttim diyenler aynı kişiler, Deniz kuruduysa havuz balıkçılığı yap diyenlerle, Fındıkları kes ceviz dik, Kivi üret diyen kişiler aynılar.Giden gider ölen ölür kalan sağlar bizimdir demeye devam edersek ileriye doğru ne sorunlar yaşayacağımızı hayal etmek yerine, geriye dönüp neler kaybetmişiz bir bakıp görün isteriz. Devletimize burada düşen en önemli görev, toprakların değerini, üzerinde yetişen mahsüllerle eşitleyip değersizleştirerek satmayı düşünen yöre insanına acil bir eylem planı oluşturarak yok pahasına el değiştirilmesine mani olmak olmalıdır.Herkese Selam,
Herkese Saygı.