Uzmanlardan dünyada mikroplastik kirlenme artıyor uyarısı
İSTANBUL (AA) – Dünyadaki mikroplastik kirlenmenin en önemli nedeninin insanın üretim ve tüketim alışkanlıkları olduğunu belirten uzmanlar …
İSTANBUL (AA) – Dünyadaki mikroplastik kirlenmenin en önemli nedeninin insanın üretim ve tüketim alışkanlıkları olduğunu belirten uzmanlar, karbon ayak izini azaltmaya çalışıldığı gibi plastik ayak izini de azaltılması gerektiğini ifade etti.
Yeditepe Üniversitesi'nden yapılan açıklamaya göre, bilim insanlarının, insan kanında mikroplastik tespit etmesi mikroplastik kirlenmesinin boyutlarını ortaya koydu.
Mikroplastikler, büyük plastiklerin bozulmasıyla oluşuyor ve 0,0001-5 milimetre boyutlarındaki plastik parçacıkları tüm dünyaya yayılıyor. Yapılan araştırmalar, tatlı su kaynaklarından tarımsal topraklara, okyanuslardan kutuplara, ormanlardan bahçemizdeki toprağa kadar dünyanın neredeyse tüm bölgelerinde çeşitli boyutlarda mikroplastik kirlenmesinin olduğunu gösteriyor.
Uzmanlara göre aynı şekilde üretmeye ve tüketmeye devam edilirse, çevreye ve sağlığa zararlı olan mikroplastiklere gelecekte çok daha fazla maruz kalınabilir.
Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Mehmet Murat Monkul ile Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı'ndan Doç. Dr. Hakkı Özhan, bu önemli soruna dikkati çekmek amacıyla Polymers adlı uluslararası dergide geoteknik mühendisliği ve topraklardaki mikroplastik kirlenmesine ilişkin bir makale yayınladı.
Geçen 5 yıl boyunca mikroplastik-zemin/toprak ile ilgili yapılan bilimsel çalışmaları da irdeleyen Monkul ve Özhan, dünya genelindeki bilimsel yayınların tarandığı veri tabanı olan Web of Science çekirdek koleksiyonunda, mikroplastik-zemin/toprak ilişkisi ve kirliliğine dair araştırma yapan mühendislik alanlarının çok kısıtlı olduğunu belirledi.
– “Multidisipliner yaklaşımla ele alınmalı”
Açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Mehmet Murat Monkul, mikroplastiklerin deniz, kara ve hava canlılarının besin zincirlerine davetsiz misafir olarak girdiğini belirterek, “Yalnızca çevreyi kirletmiyoruz, aynı zamanda canlıların besin zincirine de uzun vadeli, biyolojik etkilerini bilmediğimiz sentetik bir maddeyi, giderek artan miktarlarda dâhil etmeye devam ediyoruz.” ifadesini kullandı.
Mikroplastik kirlenmesiyle mücadelenin multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini vurgulayan Monkul, geoteknik mühendislerine burada önemli görevler düştüğünü ifade etti.
Kamuoyunun duyarsızlığına dikkati çeken Monkul, “Aslında kirlenmenin en önemli sebebi biziz. Yani insanların tüketim alışkanlıkları… Tüm dünyada yıllık yaklaşık 400 milyon ton plastik üretiliyor. Bazı projeksiyonlarda bunun 2050 yılında, iki katına çıkacağı belirtiliyor. Bilim dünyasının bir kısmı haricindeki kamuoyu maalesef durumun ciddiyetinin yeterince farkında değil. Esas tehlikeli nokta budur. Peki, karbon ayak izimizi azaltmaya çalıştığımız kadar plastik ayak izimizi azaltmaya çalışıyor muyuz?” ifadelerini kullandı.
Monkul, topraktaki mikroplastik kirlenmesinin önüne geçmek için ilk önlemin plastik tüketiminin azaltılması, tek kullanımlık plastiklerden vazgeçilmesi olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Geoteknik anabilim dalı da zeminlerin (toprakların) mühendislik özellikleriyle ilgileniyor. Topraktaki mikroplastiklerin yayılımının zeminlerin çeşitli geoteknik parametreleriyle de ilgili olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca mikroplastik kirlenmesiyle mücadele edebilmek için dikkatimizi özellikle plastik atıkların depolandığı alanlara vermemiz gerekiyor. Çünkü buralar aynı zamanda büyük plastiklerin çeşitli fiziksel ve kimyasal etkilerle bozunarak mikroplastiğe dönüştüğü önemli bir kirlenme kaynağı. Dolayısıyla çöp depolama alanları aslında bizim için gözlerin çevrilmesi gereken yerler. Gayri resmi – yasadışı döküm ve depolama yapılan alanlar, herhangi bir geoteknik mühendisliği hizmeti almadığı için zeminlerdeki (topraktaki) mikroplastik kirliliği açısından çok daha tehlikeli.”
– “3 milyar mikroplastik parçacık çevreye bırakıldı”
Doç. Dr. Hakkı Özhan da 2018 yılında yapılan araştırmaya göre, Avrupa Birliği ülkelerinde yıllık yaklaşık 52 milyon ton evsel atığın atık depolama sahalarında biriktirildiğini belirtti.
Özhan, “Yaklaşık 3 milyar mikroplastik parçacığının çevreye bırakıldığını görüyoruz. Sadece Avrupa ülkelerindeki veriler bile olayın boyutlarını göstermek açısından önemli bir rakam. Dünya genelinde durumun çok daha vahim olduğunu tahmin edebiliyoruz. 2021 yılında Türkiye’de çıkan yıllık plastik atık miktarı yaklaşık 5 milyon 600 bin tondur.” ifadelerini kullandı.
ABD, Kanada, Çin, İspanya, Meksika, Almanya gibi ülkelerde yapılan çalışmaların da atık depolama sahalarının yanı sıra, sahil toprağı, tarımsal alanlar, orman alanları, endüstriyel faaliyetlerin yoğun olduğu, maden atıklarının biriktirildiği alanlardan mikroplastiklerin toprağa sızdığıyla ilgili birçok çalışmanın bulunduğunu kaydeden Özhan, “Araştırmalar denizler ve suların yanı sıra toprakta da mikroplastik varlığının ne kadar tehlikeli olduğunu bize göstermekte. Türkiye’de yapılan çalışmalarda da mikroplastiklerin canlı sağlığı üzerindeki olumsuz etkisinin olduğu gözlemlenmiş.” açıklamasında bulundu.
Özhan, son yıllarda ülkelerin atık ithalatına karşın önlemler almaya başladığını belirterek, şunları kaydetti:
“Bahsettiğimiz mikroplastik oluşumunu tetikleyen plastik atıkların doğru şekilde depolanması ve depolandığı yerlerde de toprağa karışmasının önüne geçilmesi için uygun geoteknik uygulamalarla bu sahaların sızdırmazlıklarının sağlanması gerekiyor. Topraklarda mikroplastik kirliliğin önüne geçilmesi için farklı yenilikçi malzemelerin kullanımını öneriyoruz. Böylelikle zeminlerin geoteknik performansını artırmak mümkün olabilecektir. Biz organik bazlı, çevre dostu, karbon salınımının önüne geçebilen, çevre-iklim dengesini sağlayacak olan maddelerin kullanımını teşvik etmeliyiz. Geoteknik mühendislerinin de bu konuda yapacağı çok şey var aslında. Mikron boyutundaki plastik parçacıklarının alttaki bariyer malzemesini aşıp yer altındaki toprağa ve yer altı suyuna karışması mümkün. Bu da ancak tasarımı iyi yapılmış bariyer sistemleri ile önlenebilir. Türkiye’deki uygulamaların da bunu gözeterek yapılması gerekiyor.”
Muhabir: Harun Bahçivan